top of page

Ahmet Yakupoğlu ve Hz. Mevlana'yı Anma Konseri

  • Whatsapp
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
  • Spotify

1920 yılında Kütahya’da doğan Yakupoğlu, kökleri Germiyanoğlu’na dayanan Yakupoğulları ailesindendir. 1964 yılına kadar ‘‘Çalışel‘‘ soyadını kullanmış, daha sonra “Yakupoğlu” soyadını almıştır. Yakupoğlu'nun resim merakı lise yıllarına kadar tutkuyla ve öğretmenlerinin desteğiyle sürer. 1941 yılında Kütahya Vahit Paşa Kütüphanesi'ne araştırmalar yapmak üzere gelen Prof. Dr. Süheyl Ünver ile tanışır, sonrasında Ünver Hoca’nın teşvik ve himayesi ile İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü Feyhaman Duran Atölyesi’ne girer ve 1945 yılında buradan mezun olur. İstanbul'da bulunduğu yıllarda Süheyl Ünver'den minyatür ve tezhip, Halil Dikmen’den “ney”, Nurullah Kılınç ve Süleyman Erguner’den musiki dersleri alır. Ders aldığı bu değerli hocalar vasıtasıyla; hem modern batı resmiyle hem de geleneksel kitap sanatlarıyla tanışır. Akademi’yi bitirdiğinde, hocası Feyhaman Duran'ın tespit ettiği gibi Paris’te sergi açabilecek seviyede bir ressam olarak, memleketi olan Kütahya’ya döner ve Kütahya’nın tarihi dokusunu, tabiatını resmetmeyi tercih eder. Sanat hayatı boyunca ağırlıklı olarak Kütahya şehrini tablolarıyla ölümsüzleştiren ressam, başta İstanbul Boğaziçi kıyıları olmak üzere, Bursa, Konya, Amasya, Ankara ve İskenderun gibi birçok şehirden, artık birer belgesel vasfı taşıyan resimler yapmıştır.

 

Hocası Feyhaman Duran’ın tavsiyesiyle talebeliğinde başladığı Kütahya resimlerine sanat hayatının sonuna kadar devam ederken, bir yandan da çok sayıda neyzen yetiştirerek çini beldesi olarak tanınan Kütahya’yı adeta “neyzenler beldesi” haline getirir. Gayesi Kütahya’yı sadece görüntü olarak kurtarmak değil, bütün hüviyetiyle geleceğe aktarmaktır. Nitekim Demirkapı diye bilinen Vacidiye Medresesi’nin müze olarak düzenlenmesini sağlar ve müzede dört yıl görev yapar. Yelice dağı eteklerindeki 20 bin dönümden fazla arazinin çam korusu haline getirilmesi için mücadele verir.

 

Hayatı ve hayat felsefesiyle yaratılışın sırrına ermiş bir derviş, nev’i şahsına münhasır bir şahsiyettir. Tanınmak, bilinmek, sanatını, paraya, şöhrete, medyatik gösteriye çevirmek gibi kaygıları olmayan, eserlerini âdeta kutsal bir görev anlayışıyla yapan, sade ve gösterişsiz hayatıyla gözlerden hep uzak kalmayı tercih eden, yaşadığımız yüzyıldaki kültür ve sanat hayatımızın önemli bir şahsiyeti; sanat anlayışı ve ortaya koyduğu eserler itibarıyla nev’i şahsına münhasır, sanatkârlarımızdandır.

 

Memleketi Kütahya’da yaptığı imar, restorasyon, müzecilik ve çevrecilik faaliyetlerinin yanısıra musikişinaslığı, özellikle neyzenliği, minyatür ustalığı ve ressamlığı ile daha geniş bir çevre tarafından tanınır. Yetiştirdiği yüzlerce sanatkârla neyzenliğin bugünkü yaygınlığında payı vardır. Büyük çoğunluğu kent görünümleri olan 5 bine yakın eserle, İstanbul ve Kütahya başta olmak üzere Anadolu şehir kültürümüz için görsel bir hafıza oluşturarak, bu şehirler gibi kendi adını da ölümsüzleştirmiştir.

 

Sağlığının bozulmaya başladığı yıllarda önce kendi adına bir vakıf kurmuş sonra da vakfı lağvederek bütün mirasını; kendi tasarlayıp inşa ettirdiği evini, kendi eserlerinden oluşan 1300 kadar eserini, kütüphanesini, sahip olduğu her şeyi Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'ne kendi adına bir müze yapılması ve orada korunması şartıyla bağışlamıştır.

Mesnevinin İlk 18 Beyiti

Bişnev in ney çün şikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ hikâyet mîküned

 

Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü  zen nâlîdeend

 

Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk

 

Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş
Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş

 

Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem
Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem

 

Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men
Vez derûn-i men necüst esrâr-i men

 

Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist
Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst

 

Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst
Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst

 

Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd
Her ki în âteş nedâred nîst bâd

 

Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd
Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd

 

Ney harîf-i herki ez yârî bürîd
Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd

 

Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd
Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd

 

Ney hadîs-i râh-i pür mîküned
Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned

 

Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist
Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst

 

Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd

 

Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst
Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist

 

Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd
Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd

 

Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm
Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm

Dinle neyden nasıl şikâyet eder

Ayrılıklardan hikayet eder

 

Koptuğumdan beri kamışlıktan ben

Ağlar kadın erkek inleyişimden

 

İsterim hasretle doğranmış yürek

Derdimi dökeyim feryat ederek

 

Aslından kopup da ayrı kalanlar

Gene o kavuşma gününü arar

 

Her mecliste geldim ben Ahu Zara

Eş oldum bedbahtta ve bahtiyara

 

Her biri sandı ki bana oldu yar

Lakin aramadı bende ne sır var

 

Sırrın feryadımdan değildir uzak

O nuru yok sanır lakin göz kulak

 

Gizli değildir can ten'e ten cana

Canı görmek için izin yok sana

 

Yel değil ateştir bu neyin sesi

Kimde bu ateş yok ise vah ona

 

Aşkın ateşidir ki neye düştü

Aşkın coşmasıdır ki meye düştü

 

Yardan ayrılanın ney Gönül sesi

Perdemizi yırttı onun perdesi

 

Ney gibi panzehir var mıdır böyle

Hem uygun, hem düşkün, Kim gördü söyle?

 

Ney kanlarla dolu yolları söyler

Ney Mecnun aşkını hikaye eyler

 

Bu aklı kim anlar bihūştan gayrı?

Dile mahrem var mı kulaktan gayrı

 

Günler Gam içinde vakitsiz soldu

Günler yanışların yoldaşı oldu

 

Sen varsın günlerim ne gam gittiyse

Sen kal temizlikte eşi yok kimse

 

Balıktan gayrısı suyuna kandı

Nasipsizin günü gecikip yandı

 

Pişkinin halini hiç anlar mı ham

Söz kısa gerektir imdi vesselam

Güfte: Hz. Mevlana
Beste: İsmail Dede Efendi

Bişnev in ney çün şikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ hikâyet mîkü
ned

Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü  zen nâlîdeend

Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk

 

"Mevlana bu şiiri Selçuklu sultanı Rükneddin Kılıçarslan 'ın Mevlana'nın karşı çıkmasına rağmen Aksaray'a gidip burada öldürülmesi üzerine yazmıştır. Şiir söz dinlemeyerek yapılan hataya bir sitem etmek için yazılmıştır."

Oraya Gitme Demedim Mi Sana,

Seni Yalnız Ben Tanırım Demedim Mi?

Demedim Mi Bu Yokluk Yurdunda Hayat Çeşmesi Ben'im?

 

Bir Gün Kızsan Bana, Alsan Başını,

Yüz Bin Yıllık Yere Gitsen,

Dönüp Kavuşacağın Yer Ben'im Demedim Mi?

Demedim Mi Şu Görünene Razı Olma,

Demedim Mi Sana Yaraşır Otağı Kuran Ben'im Asıl,

Onu Süsleyen, Bezeyen Ben'im Demedim Mi?

 

Ben Bir Denizim Demedim Mi Sana?

Sen Bir Balıksın Demedim Mi?

Demedim Mi O Kuru Yerlere Gitme Sakın,

Senin Duru Denizin Ben'im Demedim Mi?

 

Kuşlar Gibi Tuzağa Gitme Demedim Mi?

Demedim Mi Senin Uçmanı Sağlayan Ben'im,

Senin Kolun Kanadın Ben'im Demedim Mi?

 

Demedim Mi Yolunu Vururlar Senin?

 Demedim Mi Soğuturlar Seni?

Oysa Senin Ateşin Ben'im, Sıcaklığın Ben'im Demedim Mi?

Türlü Şeyler Derler Sana Demedim Mi?

Kötü Huylar Edinirsin Demedim Mi?

Ölmezlik Kaynağını Kaybedersin Demedim Mi?

Yani Beni Kaybedersin Demedim Mi?

 

 

 

Güfte: Ahmet Efe
Beste: M. Hakan Alvan

Es-selâm ey Ahmed-i Muhtar olan son Nebî
Es-selâm ey dertlere dermân olan son Nebî
Es-selâm ey gül yüzü Yûsufu hayran eden
Es-selâm ey her ismi ezkâr olan son Nebî

Es-selâm ey Rahmet-i Rahmân olan son Nebî
Es-selâm ey menbağ-ı esrâr olan son Nebî
Es-selâm ey kulları bin şâha bedel Resûl
Es-selâm ey her sözü fermân olan son Nebî


Güfte: Hz. Mevlana
Beste: M. İhsan Özer

Ya olduğun gibi görün
Ya göründüğün gibi ol

Güneş gibi ol, gece gibi ol
Akarsu gibi ol, toprak gibi ol
Deniz gibi ol, ölü gibi ol

Ya olduğun gibi görün
Ya göründüğün gibi ol


Güfte: Abdullah Uysal
Beste: Ahmet Özhan

Aşk'ın kuluyuz, Mevlevi'yiz biz
Sevgi yoluyuz, Mevlevî'yiz biz 
Başımda sikke, kâinât tekke
Çâr, cihet Mekke, Mevlevî'yiz biz

Gelince vecde, eyleriz secde
Kurân'a bende, Mevlevi'yîz biz

Beş vakit ezan çağırır her an
İsmine hayran, Mevlevî'yiz biz

Âhir ümmetiz, ehl-i sünnetiz
Mest-i vahdetiz, Mevlevî'yiz biz

Hilkât sebebi, Muhammed Nebî
Hakkın habîbi, Mevlevî'yiz biz

Hazret-i Sıddık, Resûl'e sâdık
Yoluna âşık Mevlevî'yiz biz

Hazret-i Ömer, Fâruk-ul beşer
Adl ile söyler, Mevlevî'yiz biz

Hazret-i Osman, Şehid-i Kurân
Ne bilsin nâdân, Mevlevî'yiz biz

Hazret-i Ali, hidâyet Veli
İkrâr vereli Mevlevî'yiz biz

Yâ Hazret-i Pîr, ol bize dest-gîr
Ezelden takdîr, Mevlevî'yiz biz

Abd-i rû siyah, acısın Allah
Her seherde, ah, Mevlevî'yiz biz

 

Güfte: Hz. Yunus Emre
Beste: Cüneyt Kosal

Ali almış sancağını eline
Seğirdüp giderler mahşer yerine
Hasan'ı Hüseyn'i almış yanına
Vâh ümmetim diye ağlar Muhammed

Kıyamet kopucak canlar uyanır
Dervîş olan mürşidine dayanır
Yüzün yere koymuş Hakk'a yalvarır
Vâh ümmetim diye ağlar Muhammed

Uryân olmuş yatar ol za'îf tenler
Sararmış benizler söylemez diller
Mahşer yerine cem' olmuş erenler
Vâh ümmetim diye ağlar Muhammed

Kızım Fâtımâ'yı sana vereyim
Ben ümmetsiz cennetini neyleyim
Değmeyin bana tamuya gireyim
Vâh ümmetim deyip ağlar Muhammed

Yûnus eydür gelin kadrin bilelim
Fırsat elde iken tevhîd edelim
Rûhu için çok salavât verelim
Vâh ümmetim deyip ağlar Muhammed

Güfte: Seyyid Ahmed El-Bedevî Hz.
Beste: Anonim

Şeribtü bi ke’sil ünsi min tîybi hamreti
Yâ sâkin Tanta yâ Seyyid yâ Ahmed
Yâ Hû yâ Bedevî aman yâ Bedevî
Yâ Şeyhe'l Arab yâ Seyyid yâ Ahmed
Yâ Hû yâ Bedevî

Ente Ahmedü'l Bedevî kutbün bilâ hafâ
Yâ sâkin Tanta yâ Seyyid yâ Ahmed
Yâ Şeyhe'l Arab yâ Seyyid yâ Ahmed
Yâ Hû yâ Bedevî

Olduğum gibi kim görebilir beni?

Ne rengim var benim, ne nişanım.

Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama,

Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım.

Bu gönül ne vakit durulacak bilmem.

Ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim,

Yürüyüp giden de ben.

Ben bir denizim, kendi varlığı içinde taşan.

Uçsuz bucaksız, alabildiğine geniş, kıyısız, hür bir deniz.

İki dünya da yok oldu gitti bende.

Artık ne bu dünyadan sorsunlar beni, ne o dünyadan.

Sen bizim aynımızsın dedim ey can!

Amma yaptın dedi, o da ne demek.

Şu gördüklerin hep benim.

Yoksa dedim sen O musun?

“Hey, kendine gel! Sus!” dedi.

“Benim ne olduğum dile gelmez…”

Öyleyse dedim sana işte dilsiz, dudaksız konuşan biri.

Yoklukta ayaksız yürümedeyim, gökteki ay gibi.

İşte sana elsiz ayaksız durmadan koşan biri.

“Böyle koşup durmak” dedi bir ses; “senin nene gerek?””

Bak bana, apaçık ortadayım da gene gizliyim.

Sen beni gör asıl beni!

Eşi bulunmaz bir gizli maden olmuşum.

Eşi bulunmaz bir deniz olmuşum ben.

Tebrizli Şems’i gördüm göreli…

 

 


 

Güfte: Yunus Emre Hz.
Beste: Anonim

Bu aklu fikr ile Mevla bulunmaz
Bu ne yaredir ki merhem bulunmaz

Kamunun derdine derman bulunur
Şu benim derdime derman bulunmaz

Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz

Yunus öldü diye sala verirler
Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez

 

Güfte ve Beste: Ahmet Hatipoğlu

Allah Allah şükren lillah zikren lillah ya Kerim Allah
Allah Allah şükren lillah zikren lillah ya Medet Allah

Deyyan Allah Allah Mennan Allah Allah
Kayyum Allah Allah Tevvab Allah Allah
Kadir Allah Halik Allah Gaffar Allah Kahhar Allah
Ya Evvel Ya Ahir Ya Zahir Ya Batın
Ya Baki Allah Allah Ya Nafi Allah Allah
Ya Hayyu Ya Kayyum Ya Settar Ya Cebbar

Deyyan Allah Allah Mennan Allah Allah
Kayyum Allah Allah Tevvab Allah Allah
Rahman Allah Hannan Allah Rezzak Allah Ya Aziz Allah
Allah Allah şükren lillah zikren lillah ya Kerim Allah
Allah Allah şükren lillah zikren lillah ya Medet Allah

 

Güfte: Anonim
Beste: İsa Nessim

Nâdi Aliyyen mazharal acâib,
Tecidihu avnen leke fin nevâib
Külli hemmin ve gammin seyencelî
Bi nübüvvetike yâ Muhammed 
Bi velâyetike yâ Ali 

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.

Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

 

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?

Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

 

Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.

Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

 

Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...

Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

 

Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,

Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

 

Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.

Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

 

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.

Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

 

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;

Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

 

Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi,

Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

 

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,

O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

 

Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.

Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

 

Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.

Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

 

İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.

Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme !!!

 

Güfte: Abdülbaki Dede
Beste: Sa
deddin Heper

Sevelim hazreti Mevlana'yı
Sürelim devlet-i Mevlana'yı
Alalım Himmet-i Mevlana'yı
Sürelim devlet-i Mevlana'yı

İdelim dergeh-i monlayi peneh
Çalalım Ney'i, kudümü hergah
Diyelim zevk ile Allah, Allah
Sürelim devlet-i Mevlana'yı


Güfte: Sultan Veled
Beste: Anonim

Şem’-i ruhuna cismimi pervâne düşürdüm
Evrâk-ı dili âteş-i sûzâne düşürdüm
Bir katre iken kendimi ummâne düşürdüm
Hayfâ yolumu vâdi-i hicrâne düşürdüm
Takrîr edemem derd-i derûnum elemim var
Mevlâ’yı seversen beni söyletme gamım var

 Dinle sözüm sana direm özge edâdır
Dervîş olana lâzım olan aşk-ı Hudâ’dır
Âşıkın nesi var ise ma'şûka fedâdır
Semâ safâ câna şifâ rûha gıdâdır

Ey sûfî bizim sohbetimiz câna safâdır
Bir cür'amızı nûşidegör derde devâdır
Hak ile ezel ettiğimiz ahde vefâdır
Semâ safâ câna şifâ rûha gıdâdır

Aşk ile gelin tâlib-i cûyende olalım
Zevk ile safâlar sürelim zinde olalım
Hazret-i Mevlânâ’ya gelin bende olalım
Semâ safâ câna şifâ rûha gıdâdır

Takipte Kalın...

  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
  • YouTube

© 2023 by Powered and secured by NevNiyaz

bottom of page