
Ahmet Yakupoğlu ve Hz. Mevlana'yı Anma Konseri
1920 yılında Kütahya’da doğan Yakupoğlu, kökleri Germiyanoğlu’na dayanan Yakupoğulları ailesindendir. 1964 yılına kadar ‘‘Çalışel‘‘ soyadını kullanmış, daha sonra “Yakupoğlu” soyadını almıştır. Yakupoğlu'nun resim merakı lise yıllarına kadar tutkuyla ve öğretmenlerinin desteğiyle sürer. 1941 yılında Kütahya Vahit Paşa Kütüphanesi'ne araştırmalar yapmak üzere gelen Prof. Dr. Süheyl Ünver ile tanışır, sonrasında Ünver Hoca’nın teşvik ve himayesi ile İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü Feyhaman Duran Atölyesi’ne girer ve 1945 yılında buradan mezun olur. İstanbul'da bulunduğu yıllarda Süheyl Ünver'den minyatür ve tezhip, Halil Dikmen’den “ney”, Nurullah Kılınç ve Süleyman Erguner’den musiki dersleri alır. Ders aldığı bu değerli hocalar vasıtasıyla; hem modern batı resmiyle hem de geleneksel kitap sanatlarıyla tanışır. Akademi’yi bitirdiğinde, hocası Feyhaman Duran'ın tespit ettiği gibi Paris’te sergi açabilecek seviyede bir ressam olarak, memleketi olan Kütahya’ya döner ve Kütahya’nın tarihi dokusunu, tabiatını resmetmeyi tercih eder. Sanat hayatı boyunca ağırlıklı olarak Kütahya şehrini tablolarıyla ölümsüzleştiren ressam, başta İstanbul Boğaziçi kıyıları olmak üzere, Bursa, Konya, Amasya, Ankara ve İskenderun gibi birçok şehirden, artık birer belgesel vasfı taşıyan resimler yapmıştır.
Hocası Feyhaman Duran’ın tavsiyesiyle talebeliğinde başladığı Kütahya resimlerine sanat hayatının sonuna kadar devam ederken, bir yandan da çok sayıda neyzen yetiştirerek çini beldesi olarak tanınan Kütahya’yı adeta “neyzenler beldesi” haline getirir. Gayesi Kütahya’yı sadece görüntü olarak kurtarmak değil, bütün hüviyetiyle geleceğe aktarmaktır. Nitekim Demirkapı diye bilinen Vacidiye Medresesi’nin müze olarak düzenlenmesini sağlar ve müzede dört yıl görev yapar. Yelice dağı eteklerindeki 20 bin dönümden fazla arazinin çam korusu haline getirilmesi için mücadele verir.
Hayatı ve hayat felsefesiyle yaratılışın sırrına ermiş bir derviş, nev’i şahsına münhasır bir şahsiyettir. Tanınmak, bilinmek, sanatını, paraya, şöhrete, medyatik gösteriye çevirmek gibi kaygıları olmayan, eserlerini âdeta kutsal bir görev anlayışıyla yapan, sade ve gösterişsiz hayatıyla gözlerden hep uzak kalmayı tercih eden, yaşadığımız yüzyıldaki kültür ve sanat hayatımızın önemli bir şahsiyeti; sanat anlayışı ve ortaya koyduğu eserler itibarıyla nev’i şahsına münhasır, sanatkârlarımızdandır.
Memleketi Kütahya’da yaptığı imar, restorasyon, müzecilik ve çevrecilik faaliyetlerinin yanısıra musikişinaslığı, özellikle neyzenliği, minyatür ustalığı ve ressamlığı ile daha geniş bir çevre tarafından tanınır. Yetiştirdiği yüzlerce sanatkârla neyzenliğin bugünkü yaygınlığında payı vardır. Büyük çoğunluğu kent görünümleri olan 5 bine yakın eserle, İstanbul ve Kütahya başta olmak üzere Anadolu şehir kültürümüz için görsel bir hafıza oluşturarak, bu şehirler gibi kendi adını da ölümsüzleştirmiştir.
Sağlığının bozulmaya başladığı yıllarda önce kendi adına bir vakıf kurmuş sonra da vakfı lağvederek bütün mirasını; kendi tasarlayıp inşa ettirdiği evini, kendi eserlerinden oluşan 1300 kadar eserini, kütüphanesini, sahip olduğu her şeyi Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'ne kendi adına bir müze yapılması ve orada korunması şartıyla bağışlamıştır.
Mesnevinin İlk 18 Beyiti
Bişnev in ney çün şikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ hikâyet mîküned
Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend
Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş
Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş
Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem
Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem
Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men
Vez derûn-i men necüst esrâr-i men
Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist
Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst
Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst
Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst
Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd
Her ki în âteş nedâred nîst bâd
Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd
Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd
Ney harîf-i herki ez yârî bürîd
Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd
Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd
Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd
Ney hadîs-i râh-i pür mîküned
Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned
Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist
Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst
Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd
Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst
Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist
Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd
Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd
Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm
Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm
Dinle neyden nasıl şikâyet eder
Ayrılıklardan hikayet eder
Koptuğumdan beri kamışlıktan ben
Ağlar kadın erkek inleyişimden
İsterim hasretle doğranmış yürek
Derdimi dökeyim feryat ederek
Aslından kopup da ayrı kalanlar
Gene o kavuşma gününü arar
Her mecliste geldim ben Ahu Zara
Eş oldum bedbahtta ve bahtiyara
Her biri sandı ki bana oldu yar
Lakin aramadı bende ne sır var
Sırrın feryadımdan değildir uzak
O nuru yok sanır lakin göz kulak
Gizli değildir can ten'e ten cana
Canı görmek için izin yok sana
Yel değil ateştir bu neyin sesi
Kimde bu ateş yok ise vah ona
Aşkın ateşidir ki neye düştü
Aşkın coşmasıdır ki meye düştü
Yardan ayrılanın ney Gönül sesi
Perdemizi yırttı onun perdesi
Ney gibi panzehir var mıdır böyle
Hem uygun, hem düşkün, Kim gördü söyle?
Ney kanlarla dolu yolları söyler
Ney Mecnun aşkını hikaye eyler
Bu aklı kim anlar bihūştan gayrı?
Dile mahrem var mı kulaktan gayrı
Günler Gam içinde vakitsiz soldu
Günler yanışların yoldaşı oldu
Sen varsın günlerim ne gam gittiyse
Sen kal temizlikte eşi yok kimse
Balıktan gayrısı suyuna kandı
Nasipsizin günü gecikip yandı
Pişkinin halini hiç anlar mı ham
Söz kısa gerektir imdi vesselam
Güfte: Hz. Mevlana
Beste: İsmail Dede Efendi
Bişnev in ney çün şikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ hikâyet mîküned
Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend
Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
"Mevlana bu şiiri Selçuklu sultanı Rükneddin Kılıçarslan 'ın Mevlana'nın karşı çıkmasına rağmen Aksaray'a gidip burada öldürülmesi üzerine yazmıştır. Şiir söz dinlemeyerek yapılan hataya bir sitem etmek için yazılmıştır."
Oraya Gitme Demedim Mi Sana,
Seni Yalnız Ben Tanırım Demedim Mi?
Demedim Mi Bu Yokluk Yurdunda Hayat Çeşmesi Ben'im?
Bir Gün Kızsan Bana, Alsan Başını,
Yüz Bin Yıllık Yere Gitsen,
Dönüp Kavuşacağın Yer Ben'im Demedim Mi?
Demedim Mi Şu Görünene Razı Olma,
Demedim Mi Sana Yaraşır Otağı Kuran Ben'im Asıl,
Onu Süsleyen, Bezeyen Ben'im Demedim Mi?
Ben Bir Denizim Demedim Mi Sana?
Sen Bir Balıksın Demedim Mi?
Demedim Mi O Kuru Yerlere Gitme Sakın,
Senin Duru Denizin Ben'im Demedim Mi?
Kuşlar Gibi Tuzağa Gitme Demedim Mi?
Demedim Mi Senin Uçmanı Sağlayan Ben'im,
Senin Kolun Kanadın Ben'im Demedim Mi?
Demedim Mi Yolunu Vururlar Senin?
Demedim Mi Soğuturlar Seni?
Oysa Senin Ateşin Ben'im, Sıcaklığın Ben'im Demedim Mi?
Türlü Şeyler Derler Sana Demedim Mi?
Kötü Huylar Edinirsin Demedim Mi?
Ölmezlik Kaynağını Kaybedersin Demedim Mi?
Yani Beni Kaybedersin Demedim Mi?
Güfte: Ahmet Efe
Beste: M. Hakan Alvan
Es-selâm ey Ahmed-i Muhtar olan son Nebî
Es-selâm ey dertlere dermân olan son Nebî
Es-selâm ey gül yüzü Yûsufu hayran eden
Es-selâm ey her ismi ezkâr olan son Nebî
Es-selâm ey Rahmet-i Rahmân olan son Nebî
Es-selâm ey menbağ-ı esrâr olan son Nebî
Es-selâm ey kulları bin şâha bedel Resûl
Es-selâm ey her sözü fermân olan son Nebî
Güfte: Hz. Mevlana
Beste: M. İhsan Özer
Ya olduğun gibi görün
Ya göründüğün gibi ol
Güneş gibi ol, gece gibi ol
Akarsu gibi ol, toprak gibi ol
Deniz gibi ol, ölü gibi ol
Ya olduğun gibi görün
Ya göründüğün gibi ol
Güfte: Abdullah Uysal
Beste: Ahmet Özhan
Aşk'ın kuluyuz, Mevlevi'yiz biz
Sevgi yoluyuz, Mevlevî'yiz biz
Başımda sikke, kâinât tekke
Çâr, cihet Mekke, Mevlevî'yiz biz
Gelince vecde, eyleriz secde
Kurân'a bende, Mevlevi'yîz biz
Beş vakit ezan çağırır her an
İsmine hayran, Mevlevî'yiz biz
Âhir ümmetiz, ehl-i sünnetiz
Mest-i vahdetiz, Mevlevî'yiz biz
Hilkât sebebi, Muhammed Nebî
Hakkın habîbi, Mevlevî'yiz biz
Hazret-i Sıddık, Resûl'e sâdık
Yoluna âşık Mevlevî'yiz biz
Hazret-i Ömer, Fâruk-ul beşer
Adl ile söyler, Mevlevî'yiz biz
Hazret-i Osman, Şehid-i Kurân
Ne bilsin nâdân, Mevlevî'yiz biz
Hazret-i Ali, hidâyet Veli
İkrâr vereli Mevlevî'yiz biz
Yâ Hazret-i Pîr, ol bize dest-gîr
Ezelden takdîr, Mevlevî'yiz biz
Abd-i rû siyah, acısın Allah
Her seherde, ah, Mevlevî'yiz biz
Güfte: Hz. Yunus Emre
Beste: Cüneyt Kosal
Ali almış sancağını eline
Seğirdüp giderler mahşer yerine
Hasan'ı Hüseyn'i almış yanına
Vâh ümmetim diye ağlar Muhammed
Kıyamet kopucak canlar uyanır
Dervîş olan mürşidine dayanır
Yüzün yere koymuş Hakk'a yalvarır
Vâh ümmetim diye ağlar Muhammed
Uryân olmuş yatar ol za'îf tenler
Sararmış benizler söylemez diller
Mahşer yerine cem' olmuş erenler
Vâh ümmetim diye ağlar Muhammed
Kızım Fâtımâ'yı sana vereyim
Ben ümmetsiz cennetini neyleyim
Değmeyin bana tamuya gireyim
Vâh ümmetim deyip ağlar Muhammed
Yûnus eydür gelin kadrin bilelim
Fırsat elde iken tevhîd edelim
Rûhu için çok salavât verelim
Vâh ümmetim deyip ağlar Muhammed
Güfte: Seyyid Ahmed El-Bedevî Hz.
Beste: Anonim
Şeribtü bi ke’sil ünsi min tîybi hamreti
Yâ sâkin Tanta yâ Seyyid yâ Ahmed
Yâ Hû yâ Bedevî aman yâ Bedevî
Yâ Şeyhe'l Arab yâ Seyyid yâ Ahmed
Yâ Hû yâ Bedevî
Ente Ahmedü'l Bedevî kutbün bilâ hafâ
Yâ sâkin Tanta yâ Seyyid yâ Ahmed
Yâ Şeyhe'l Arab yâ Seyyid yâ Ahmed
Yâ Hû yâ Bedevî
Olduğum gibi kim görebilir beni?
Ne rengim var benim, ne nişanım.
Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama,
Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım.
Bu gönül ne vakit durulacak bilmem.
Ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim,
Yürüyüp giden de ben.
Ben bir denizim, kendi varlığı içinde taşan.
Uçsuz bucaksız, alabildiğine geniş, kıyısız, hür bir deniz.
İki dünya da yok oldu gitti bende.
Artık ne bu dünyadan sorsunlar beni, ne o dünyadan.
Sen bizim aynımızsın dedim ey can!
Amma yaptın dedi, o da ne demek.
Şu gördüklerin hep benim.
Yoksa dedim sen O musun?
“Hey, kendine gel! Sus!” dedi.
“Benim ne olduğum dile gelmez…”
Öyleyse dedim sana işte dilsiz, dudaksız konuşan biri.
Yoklukta ayaksız yürümedeyim, gökteki ay gibi.
İşte sana elsiz ayaksız durmadan koşan biri.
“Böyle koşup durmak” dedi bir ses; “senin nene gerek?””
Bak bana, apaçık ortadayım da gene gizliyim.
Sen beni gör asıl beni!
Eşi bulunmaz bir gizli maden olmuşum.
Eşi bulunmaz bir deniz olmuşum ben.
Tebrizli Şems’i gördüm göreli…
Güfte: Yunus Emre Hz.
Beste: Anonim
Bu aklu fikr ile Mevla bulunmaz
Bu ne yaredir ki merhem bulunmaz
Kamunun derdine derman bulunur
Şu benim derdime derman bulunmaz
Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
Yunus öldü diye sala verirler
Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez
Güfte ve Beste: Ahmet Hatipoğlu
Allah Allah şükren lillah zikren lillah ya Kerim Allah
Allah Allah şükren lillah zikren lillah ya Medet Allah
Deyyan Allah Allah Mennan Allah Allah
Kayyum Allah Allah Tevvab Allah Allah
Kadir Allah Halik Allah Gaffar Allah Kahhar Allah
Ya Evvel Ya Ahir Ya Zahir Ya Batın
Ya Baki Allah Allah Ya Nafi Allah Allah
Ya Hayyu Ya Kayyum Ya Settar Ya Cebbar
Deyyan Allah Allah Mennan Allah Allah
Kayyum Allah Allah Tevvab Allah Allah
Rahman Allah Hannan Allah Rezzak Allah Ya Aziz Allah
Allah Allah şükren lillah zikren lillah ya Kerim Allah
Allah Allah şükren lillah zikren lillah ya Medet Allah
Güfte: Anonim
Beste: İsa Nessim
Nâdi Aliyyen mazharal acâib,
Tecidihu avnen leke fin nevâib
Külli hemmin ve gammin seyencelî
Bi nübüvvetike yâ Muhammed
Bi velâyetike yâ Ali
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme !!!
Güfte: Abdülbaki Dede
Beste: Sadeddin Heper
Sevelim hazreti Mevlana'yı
Sürelim devlet-i Mevlana'yı
Alalım Himmet-i Mevlana'yı
Sürelim devlet-i Mevlana'yı
İdelim dergeh-i monlayi peneh
Çalalım Ney'i, kudümü hergah
Diyelim zevk ile Allah, Allah
Sürelim devlet-i Mevlana'yı
Güfte: Sultan Veled
Beste: Anonim
Şem’-i ruhuna cismimi pervâne düşürdüm
Evrâk-ı dili âteş-i sûzâne düşürdüm
Bir katre iken kendimi ummâne düşürdüm
Hayfâ yolumu vâdi-i hicrâne düşürdüm
Takrîr edemem derd-i derûnum elemim var
Mevlâ’yı seversen beni söyletme gamım var
Dinle sözüm sana direm özge edâdır
Dervîş olana lâzım olan aşk-ı Hudâ’dır
Âşıkın nesi var ise ma'şûka fedâdır
Semâ safâ câna şifâ rûha gıdâdır
Ey sûfî bizim sohbetimiz câna safâdır
Bir cür'amızı nûşidegör derde devâdır
Hak ile ezel ettiğimiz ahde vefâdır
Semâ safâ câna şifâ rûha gıdâdır
Aşk ile gelin tâlib-i cûyende olalım
Zevk ile safâlar sürelim zinde olalım
Hazret-i Mevlânâ’ya gelin bende olalım
Semâ safâ câna şifâ rûha gıdâdır